Güzel Atlar Ülkesi olarak da bilinen Kapadokya’
ya gitmeye karar vermek için resimlerini görmek yeterli… Bana göre büyüleyici
bir manzarası var. Doğa bu bölgeyi yıllar içerisinde dantel gibi işlemiş. Peri
bacaları olarak adlandırdığımız bu güzel manzara, Erciyes dağının volkanik
patlamaları sonucunda lavların ve küllerin tüm bölgeye yayılması, yağmur ve rüzgârın
aşındırmasıyla yıllar içerisinde oluşmuş. Her yeni patlama yeni bir katmanı
doğurmuş. Bir yandan yenileri oluşurken, diğer yandan eskileri yok olup toprağa
karışmış.
3 günlük gezimiz için otelimiz, Göreme’ de
Ottoman Cave Suits. Avlu içerisinde 8 adet kaya oyma ve 5 adet taş odadan
oluşuyor. Biz bahçe katındaki kaya oyma odada kaldık. Hem bölge mimarisine
uygun, hem de modern bir şekilde dekore edilmiş. Lokasyonu, Göreme merkeze çok
yakın ve isteğinize göre araba, motosiklet, ATV ya da bisiklet kiralamak için
birçok seçenek var.
Arabamızı kiraladık ve son durağımız Ihlara
Vadisi olmak üzere birinci güne başladık. İlk durağımız, Göreme Panaroma’ da
büyüleyici manzarayı seyredip bol bol fotoğraf çekiyoruz. 4100 metre
uzunluğundaki Güvercin Vadisi’ nde sayısız güvercinlik ve güvercin
görebilirsiniz. Eski zamanlarda, beslenen güvercinlerin gübreleri toplanarak
üzüm bağlarında kullanılırmış. Güvercin yumurtalarının, freskler için alçı
malzemesi olarak kullanıldığı bir dönem de olmuş.
Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirlerini
gezmeden önce, bilet gişesinden birer müze kart ediniyoruz. Kapadokya Bölgesi’
nde 150 – 200 adet yer altı yerleşimi bulunmaktadır. Geçmişte sıkça saldırılara
maruz kaldığından, irili ufaklı bu şehir ya da köylerin yapılma amacının halkın
geçici olarak sığınmasını sağlamak için olduğunu düşünülmektedir. İçerisinde,
kilise, yemekhane, kiler, ahır, okul, kuyu, havalandırma bacası gibi bölümler
var. Günümüzde bu şehirlerin yaklaşık yüzde 10’ u gezilebiliyor. Merdivenlerle
iniş ve çıkış kolay. Bazı yerlerde aşağıya indikçe yol daralıyor, öyle ki
dizlerinizin üzerinde ilerlemeniz gerekebiliyor. Biz o kadar derinlere inmedik.
Ihlara Vadisi, Ilısu ile Selime beldesi
arasında yer alır. 14 km uzunluğundadır ve ortasından Melendiz Çayı
geçmektedir. Hasandağı’ ndan püskürtülen lavların yüzyıllar boyunca Melendiz
Çayı tarafından şekillendirmesi ile oluşmuştur.
Vadinin girişinde alıç, elma,
kurutulmuş gül yaprağı ve birçok meyve satan teyzeler karşılıyor bizi. Evde dekorasyon amaçlı kullanmak üzere biraz
gül yaprağı kurusu alıyorum. Alıç meyvesini ilk defa gördüğümü fark eden
teyzemiz, bir avuç ikram ediyor. Mutlu mesut bir şekilde, 300den fazla
basamaklı merdiveni inip suya paralel olarak ağaçların arasından yürüyoruz.
Vadide bulunan 105 adet kiliseden birkaç tanesini gezebildik. Gezdiklerimizden,
Yılanlı Kilisenin duvarında yılanlar tarafından saldırıya uğramış 4 kadın
bulunmaktadır. Birinci kadın çocuklarını terk ettiği, ikinci kadın çocuklarını
beslemediği, üçüncü kadın iftira attığı, dördüncü kadın itaatsizliği yüzünden
yılanlar tarafından ısırılarak cezalandırılmaktadır.
Yorulduğumuz anda karşımıza vaha gibi bir
çay bahçesi çıktı. Melendiz Çayı üzerine kurulu ahşap teraslarda oturup
gözlememizi yedik, çayımızı içtik, etrafımızdaki ördeklerin yıkanmalarını
seyrettik.
İkinci güne otelimize çok yakın, UNESCO
tarafından Dünya Doğal Kültürel Mirası olarak tanınan, Göreme Açıkhava Müzesi
ile başladık. Tur ile gitmediğimiz için
zaman zaman detaylı anlatımı olan levhaları okuduk, zaman zaman da yabancı
rehberlerin anlatımlarını dinledik. 2. Yüzyılın sonlarında Kapadokya’ da çok
sayıda Hristiyan toplumu bulunmaktaydı. 3. Ve 4. Yüzyıllarda günümüzde bile
Hristiyan toplumları için önemli olan, dini eğitim ve düşünce merkezi haline
gelmiştir. Müze sınırları içerisinde, 10. ila 13. yy arasında inşa edilmiş ve
duvarlarındaki süslemeleri günümüze kadar korunabilmiş çok sayıda kilise
bulunmaktadır.
Zelve, Avanos’ a doğru giderken, Çavuşin
köyünü geçince yolun içerisinde ve Göreme’ ye yaklaşık 2km uzaklıkta yer
alıyor. Peri bacalarının oluşumlarını en net Zelve’ de gördüğümü
söyleyebilirim. Uzaktan baktığınızda kesitler halinde renk farkını
görebiliyorsunuz. Burada diğer dikkatimi çeken özellik de, daha önce kullanım
alanlarından bahsettiğim çok sayıda güvercinlik oluyor.
Sırada Avanos ve coğrafya kitaplarından
bildiğimiz Kızılırmak var. Avanos’ ta çok sayıda seramik atölyesi ziyaret
edilebilir, çeşit çeşit çömlekler, seramik vazolar, objeler bulunabilir. Tur
ile ya da kalabalık bir grupla gittiğinizde, ustanın da yardımıyla çömlek
yapımını deneyebiliyorsunuz. Yine Avanos’ ta, açıkçası çok garip bulduğum Saç
Müzesi’ ni de geziyoruz. İçerisinde birçok kişinin saç teli sergileniyor. Son
olarak, Asma köprüden yürüyerek Kızılırmak’ ın üzerinden geçiyoruz ve nehir
kenarında biraz soluklanıyoruz.
Buralara kadar gelip, Asmalı Konak’ ın
memleketi Ürgüp’ ü görmemek olmaz. Üniversite yıllarımda Kapadokya turu yaptığımda
Asmalı Konak’ ı gezmiştim. Bu sefer, önünden geçip arkadaşlarıma da
gösteriyorum. Merkezde biraz dolanıp, Turasan’ da şarap tadımına gidiyoruz. Hiç
niyetli olmama rağmen, sunumlarının içtenliğine, şarapların lezzetine
dayanamayıp “Seneler – Öküzgözü Boğazkere” den alıyoruz. Mevsimi olmadığı için
üretim aşamasını göremiyoruz.
Dönüş yolunda, biraz mola veriyoruz, 3
güzelleri karşımıza alarak gün batımını seyrediyoruz.
Üçüncü gün Uçhisar’ a gidiyoruz. Uçhisar
kasabası, kalenin eteklerine kurulmuş. Sabah kahvemizi Lale Saray Oteli’ nin
geniş terasında Göreme manzarasına doğru yudumluyoruz, ılık havada güneşin
keyfini çıkarıyoruz. Arnavut kaldırımlı sokaklarında yavaş yavaş kalenin olduğu
meydana doğru ilerliyoruz. Kaleye çok yakın bir ara sokakta Uçhisar’ lı teyze,
torunlarıyla birlikte pekmez kaynatıyor. Teyzemiz cana yakın, ben de meraklı
olunca, pekmezin yapımını anlatmaya başlıyor. Üzüm eziliyor, toprak denilen
kireç ile birlikte çuvala konuluyor, 1 gece bekletiliyor. Sabaha kadar
kabukları ayrılmış oluyor ve şırası çıkıyor. Şıra 4 saat açık havada
kaynatılıyor ve bizim afiyetle yediğimiz halini alıyor. Üfleyerek de olsa
tadına bakıyoruz. Gerçekten çok lezzetli J
Yöre halkından birçok kişinin açtığı tezgâhlardaki
el işi bez bebek, takı, patik ve eşarplara baka baka kaleye geliyoruz. Uçhisar
Kalesi, bölgenin en yüksek peri bacasıdır. Merdivenlerden en üst noktasına
kadar çıkıyoruz ve bir kez daha muhteşem manzarayı izliyoruz. Ah bir de çay
olsa diye iç geçirmeyin, çaycınız hizmete hazır olarak bekliyor.
Bu arada, Uçhisar civarında dolaşırken, ev haline getirilmiş ve içerisinde ailelerin yaşadığı peri bacaları görürseniz şaşırmayın..
Son notum, hem kendime, hem de sizlere…
Ah ahhh, içimde kaldı. Balon gezisini ben
yapamadım, siz giderseniz mutlaka yapın. Önceden rezervasyonunuzu yapın,
sabahın erken saatinde yola koyulun ve bu güzel coğrafyanın manzarasını güneşin
doğuşu eşliğinde izleyin.
Sevgiler,
İpek
Not:
*Göreme’ de birçok
halıcı var. Almaya niyetliyseniz, el yapımı değerli halının havada dönerek
önünüze serildiği ve tanıtımının yapıldığı halı show izleyebilirsiniz.
*Ebru sanatına merakınız
varsa, Uçhisar’ daki Naile Sanat Evi’ ni ve Naile Hanım’ ı da mutlaka ziyaret
edin. Değerli eserlerini çok beğenecek, sohbetinden çok memnun kalacaksınız.
*Yörenin meşhur yemeği testi kebabını
denedik. Çok beğendiğim ve önerebileceğim bir restaurant yok. Sizin varsa,
önerilerinizi beklerim. J