Şehre
vardığımızda, dikkatimi ilk çeken giyim tarzı oluyor. Erkekler çoğunlukla kumaş
pantolon ve gömlek giyinmişler, başlarında geleneksel poşu var. Kadınların
geleneksel kıyafetlerine bayılıyorum. Elbiselerinin üzerine siyah ince
kadifeden yapılmış altın yaldızlı iplikle işlenerek süslenmiş mintan giyiyorlar.
Birçok kadın, üzeri minik taşlarla ya da parıltılı işlemeyle bezenmiş, canlı
mor renginde başörtüsü takıyor.
Allah’
a çok tövbe ettiği için “Eyyub” ismi verilen, Hz. Eyyub (A.S) Sabır Makamını ziyaret
ediyoruz. Cuma namazı vaktine denk geliyoruz. Erkekler camii bahçesinde namaz
kılarken, kadınlar ve çocuklar büyük avluda bekliyorlar.
Avluda
bulunan kuyunun hikâyesi şöyle anlatılmış;
Yüce
Allah Teâla, Eyyub (A.S.)’ a bu sudan içip, yıkanması ve şifa bulması için bu
kuyudan su çıkarmıştır. Hz. Eyyub (A.S)’ ın bu kuyunun suyu ile şifa bulduğu
rivayet edilir. Şimdi ise o su pompalarla bu sabır makamındaki çeşmelere
dağıtılmıştır.
İstikametimiz,
Harran!
Harran
şehri elips şeklinde bir alanın üzerine kurulmuş. Yaklaşık 4 km.’ ye varan şehir
surları ile birlikte, 6 ila 7 adet şehir / sur kapısı, şehrin güney doğusunda
surlara bitişik olarak inşa edilmiş olan Harran Kalesi, Harran Höyüğü, Ulu
Camii ve kubbe evleri ziyaret edilebiliyor. Tüm bu bölge açık hava müzesi
şeklinde olduğu için bilet kesiliyor. Müze kart geçerlidir.
Harran’
ın konik kubbeli geleneksel evleri, ören yerinden toplanan tuğlalarla 150-200
yıl önce inşa edilmiş. Avlu içerisindeki, evlerin odaları birbirine geçişli olarak
yapılmış. 1 odanın 2 kapısı var. Evin ana kapısından girdiğinizde bir odadan
diğerine geçerek tüm evi gezebiliyorsunuz. Yapısından dolayı, bölge iklimine
uyumlu olarak yazları serin, kışları sıcak olduğu söyleniyor. Müze ya da kafe
şeklinde gezilebilen evler olmakla birlikte, halen kullanılan evler de mevcut.
Harran’ da ve gezdiğimiz diğer köylerde, evlerin bahçelerinde yerden yüksekliği
olan ve yaklaşık 3-4 kişinin sığabileceği şekilde tasarlanmış kare şeklinde
yataklar var. Sıcak gecelerde, bu yataklarda yatılıyor.
Harran
Üniversitesi’ nde, dünyadan aya olan uzaklığı ilk doğru hesaplayan astronomi
bilgini El-Battani, atomun ve cebir ilminin mucidi sayılan Cabir bin Hayyan
gibi birçok önemli bilim adamının yetiştiği ve ders verdiğini öğrenip de
etkilenmemek mümkün değil. Dünyanın ilk üniversitesinin Harran’ da kurulduğu
yönünde araştırmalar vardır. Harran, aynı zamanda dünyadaki 3 büyük felsefe
ekolünden “Harran Ekolü” nün de merkezidir.
Harran
Ulu Camii ise, Türkiye’ de İslam mimarisinde yapılmış olan en eski camiidir. M.S.
744-750 tarihleri arasında Emeviler devrinde yaptırılmıştır. Minarenin 105
ahşap basamaklı merdiveni bulunmaktadır.
Harran
gezisinden sonra merkeze geri dönüyoruz. Öğle yemeğini, eski Urfa evi olan Çardaklı
Köşk’ de yiyoruz. Menümüzde, lebeni(soğuk çorba), Urfa kebabı, salata ve şıllık
tatlısı var. Servisimiz hızlı, garsonlarımız yardımcı, yemeklerimiz lezzetli.
Sonrasında
gittiğimiz Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn Zeliha Gölleri)’ ün hikâyesi
şöyle anlatılmış;
Hz.
İbrahim (A.S.), Urfa Kralı Nemrut Bin Kenan’ ın ilahlığını reddedip,
tapındıkları putları kırınca, gölün bulunduğu alanda büyük bir meydan ateşi
yakılmış. Mancınık olarak bilinen sütunların olduğu, alana hakim bir tepeden
ateşe atılmış. Rivayete göre ateş su, odunlar ise balık olur. Hz. İbrahim
(A.S.)’ ın düştüğü yerde bir göl oluşur, etrafı gül bahçesine dönüşür. Bu göl,
Halil-ür Rahman Gölü’ dür. Nemrut’ un kızı Zeliha da İbrahim’ e inandığından
peşinden ateşe atlar. Zeliha’ nın düştüğü yerde de Ayn Zeliha Gölü oluşmuştur. İlkokul
dönemini Urfa’ da geçiren babam, yüzmeyi balıklı gölde öğrendiğini anlatır. Günümüzde,
göl içerisindeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilmekte, yenmemektedir
ve göl kullanıma açık değildir. İçinde pınar halinde akan suyun da şifalı
olduğuna inanılır.
Koyu
gri, irice balıklar, turistler tarafından atılan yemleri kapışmak için
yarışıyorlar. Öyle ki, ağızlarını suyun dışına kadar çıkarabiliyorlar.
Oldukça
geniş ve bakımlı bahçesinde, yerli ve turist halk çimlere yayılmış, güzel
havanın keyfini çıkarıyor. Çay bahçesinde oturanlar, göl manzaralı nargile
keyfi sürüyor.
Hemen
balıklı gölün ilerisinde birbiri ardına sıralanmış hanlarda dükkân dükkân
dolaşıyoruz. Kimisinde baharatçılar, kimisinde kumaşçılar, eşarpçılar,
kimisinde halıcılar var. İsot almayı ihmal etmiyoruz. Gümrük Han’ a
geldiğimizde, hanların ortasındaki kahvede biraz soluklanıp, Menengiç Kahvesi
içiyoruz.
Akşam
yemeği için Cevahir Konuk Evi’ ni tercih ediyoruz. Ana yemeğimiz, Patlıcanlı
Kebap oluyor. Porsiyonun oldukça doyurucu olduğunu söylemeliyim. Alt avlusunda
sıra gecesi var. Katılmamamıza rağmen, üst teras masalarından izleyebiliyoruz.
Konaklamamızı
Hilton Garden Inn’ de yaptık. Oda konforu, temizliği, kahvaltı çeşitliliği,
otelin konumu açısından memnun kaldık. Bizimle birlikte, Birleşmiş Milletler
üyeleri ve Harvard Üniversitesi mensupları da ayrı gruplar halinde aynı otelde konaklıyorlardı.
Sabah
güzel bir kahvaltı sonrasında, Şanlıurfa’ ya yaklaşık 16-18km uzaklığındaki
Örencik köyü yakınlarındaki Göbekli Tepe’ ye gidiyoruz. Dünyanın en eski
(Neolitik Dönem) tapınak kalıntılarını görüyoruz. 15-20 yıl önce, tarlasını
karasabanla sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götüren Mahmut Kılıç sayesinde
keşfedildiğini öğreniyoruz.
Sonrasında
gideceğimiz Birecik ve baraj gölü üzerinde ise uçan kelaynakları görmeyi hayal
etmiştim. Ne yazık ki sadece 10-15 tanesini, Üreme Çiftliği’ nde uzaktan
görebiliyoruz. Göçmen bir kuş olan kelaynak, üreme dönemini Birecik’ te
(Şubat-Temmuz, 6 ay), kış dönemini (Ağustos-Ocak, 6 ay) Eritre, Etiyopya, Yemen
ve Suudi Arabistan’ da geçiriyorlarmış. Doğal yaşam alanlarının daralması ve
kontrolsüz tarımsal ilaç kullanımı sonucu beslendiği ürünlerin azalması ile
kelaynaklar yok olma seviyesine gelmişler. Umarım, sizler gittiğinizde çok daha
fazlasını görme şansınız olur.
Halfeti
yolunda bolca fıstık ağacı tarlası var. Yediğiniz Urfa ya da Antep fıstığının
ağacını görmüş müydünüz? Ben, bu taze halini (kavrulmamış) de çok severim ve
denemenizi tavsiye ederim.
Halfeti
Gölü’ nün parlak yeşil manzarası eşliğinde dönemeçli yollardan aşağıya doğru
iniyoruz. Beyaz kelebekler arabamızın etrafında dolaşıyorlar.
Göl
üzerindeki tekne turları, bölgenin önemini ve tarihi vurgulamaktan ziyade, eğlence
amaçlı düzenleniyor. Hemen hepsi sık aralıklarla kalkıyor, kalabalık grup
halinde geldiyseniz pazarlık ile fiyatı düşürebiliyor. Bizim bindiğimiz teknede
ortaokul ve üniversite öğrencileri vardı. Yol boyunca müzik eşliğinde yöresel
halk oyunları ile eğlendiler.
2001
yılında Birecik ve Halfeti arasında yapılan Birecik Barajı, Halfeti’ nin büyük
bölümünü su altında bırakmıştı. Göl üzerinde yaptığımız turun, son noktasında,
sular altında kalmış köyün, cami minaresini görüyoruz. Terk edilerek boşaltılmış
bir köy ve suyun ortasında sadece minaresi gözüken camiyi görmek bizi
hüzünlendiriyor.
Oldukça uzun bir yazı oldu, keyifle okuduğunuzu umarım.
Sevgiler,
İpek
Not:
*Hz.
Eyyub ile ilgili tüm bilgiler, camii bahçesinde bulunan resmi tabelalardan
alınmıştır.
*Yemek tercihlerimize ait web siteleri;
Çardaklı
Köşk: http://cardaklikosk.com/
Cevahir Konuk Evi: http://www.cevahirkonukevi.com/tr
Ş.urfa'ya her gittiğimde ilk kez geziyormuş gibi olurum. Öylesine etkiler beni...
YanıtlaSilMerhaba,
SilTarihi, insanları ve kültürü beni de çok etkiledi.. Paylaşımınız için teşekkürler..