9 Nisan 2014 Çarşamba

Kapadokya

Güzel Atlar Ülkesi olarak da bilinen Kapadokya’ ya gitmeye karar vermek için resimlerini görmek yeterli… Bana göre büyüleyici bir manzarası var. Doğa bu bölgeyi yıllar içerisinde dantel gibi işlemiş. Peri bacaları olarak adlandırdığımız bu güzel manzara, Erciyes dağının volkanik patlamaları sonucunda lavların ve küllerin tüm bölgeye yayılması, yağmur ve rüzgârın aşındırmasıyla yıllar içerisinde oluşmuş. Her yeni patlama yeni bir katmanı doğurmuş. Bir yandan yenileri oluşurken, diğer yandan eskileri yok olup toprağa karışmış.
3 günlük gezimiz için otelimiz, Göreme’ de Ottoman Cave Suits. Avlu içerisinde 8 adet kaya oyma ve 5 adet taş odadan oluşuyor. Biz bahçe katındaki kaya oyma odada kaldık. Hem bölge mimarisine uygun, hem de modern bir şekilde dekore edilmiş. Lokasyonu, Göreme merkeze çok yakın ve isteğinize göre araba, motosiklet, ATV ya da bisiklet kiralamak için birçok seçenek var.  
 

Arabamızı kiraladık ve son durağımız Ihlara Vadisi olmak üzere birinci güne başladık. İlk durağımız, Göreme Panaroma’ da büyüleyici manzarayı seyredip bol bol fotoğraf çekiyoruz. 4100 metre uzunluğundaki Güvercin Vadisi’ nde sayısız güvercinlik ve güvercin görebilirsiniz. Eski zamanlarda, beslenen güvercinlerin gübreleri toplanarak üzüm bağlarında kullanılırmış. Güvercin yumurtalarının, freskler için alçı malzemesi olarak kullanıldığı bir dönem de olmuş.
 
Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı şehirlerini gezmeden önce, bilet gişesinden birer müze kart ediniyoruz. Kapadokya Bölgesi’ nde 150 – 200 adet yer altı yerleşimi bulunmaktadır. Geçmişte sıkça saldırılara maruz kaldığından, irili ufaklı bu şehir ya da köylerin yapılma amacının halkın geçici olarak sığınmasını sağlamak için olduğunu düşünülmektedir. İçerisinde, kilise, yemekhane, kiler, ahır, okul, kuyu, havalandırma bacası gibi bölümler var. Günümüzde bu şehirlerin yaklaşık yüzde 10’ u gezilebiliyor. Merdivenlerle iniş ve çıkış kolay. Bazı yerlerde aşağıya indikçe yol daralıyor, öyle ki dizlerinizin üzerinde ilerlemeniz gerekebiliyor. Biz o kadar derinlere inmedik.

Ihlara Vadisi, Ilısu ile Selime beldesi arasında yer alır. 14 km uzunluğundadır ve ortasından Melendiz Çayı geçmektedir. Hasandağı’ ndan püskürtülen lavların yüzyıllar boyunca Melendiz Çayı tarafından şekillendirmesi ile oluşmuştur.
 
Vadinin girişinde alıç, elma, kurutulmuş gül yaprağı ve birçok meyve satan teyzeler karşılıyor bizi.  Evde dekorasyon amaçlı kullanmak üzere biraz gül yaprağı kurusu alıyorum. Alıç meyvesini ilk defa gördüğümü fark eden teyzemiz, bir avuç ikram ediyor. Mutlu mesut bir şekilde, 300den fazla basamaklı merdiveni inip suya paralel olarak ağaçların arasından yürüyoruz. Vadide bulunan 105 adet kiliseden birkaç tanesini gezebildik. Gezdiklerimizden, Yılanlı Kilisenin duvarında yılanlar tarafından saldırıya uğramış 4 kadın bulunmaktadır. Birinci kadın çocuklarını terk ettiği, ikinci kadın çocuklarını beslemediği, üçüncü kadın iftira attığı, dördüncü kadın itaatsizliği yüzünden yılanlar tarafından ısırılarak cezalandırılmaktadır.

Yorulduğumuz anda karşımıza vaha gibi bir çay bahçesi çıktı. Melendiz Çayı üzerine kurulu ahşap teraslarda oturup gözlememizi yedik, çayımızı içtik, etrafımızdaki ördeklerin yıkanmalarını seyrettik.
İkinci güne otelimize çok yakın, UNESCO tarafından Dünya Doğal Kültürel Mirası olarak tanınan, Göreme Açıkhava Müzesi ile başladık.  Tur ile gitmediğimiz için zaman zaman detaylı anlatımı olan levhaları okuduk, zaman zaman da yabancı rehberlerin anlatımlarını dinledik. 2. Yüzyılın sonlarında Kapadokya’ da çok sayıda Hristiyan toplumu bulunmaktaydı. 3. Ve 4. Yüzyıllarda günümüzde bile Hristiyan toplumları için önemli olan, dini eğitim ve düşünce merkezi haline gelmiştir. Müze sınırları içerisinde, 10. ila 13. yy arasında inşa edilmiş ve duvarlarındaki süslemeleri günümüze kadar korunabilmiş çok sayıda kilise bulunmaktadır.
 
Zelve, Avanos’ a doğru giderken, Çavuşin köyünü geçince yolun içerisinde ve Göreme’ ye yaklaşık 2km uzaklıkta yer alıyor. Peri bacalarının oluşumlarını en net Zelve’ de gördüğümü söyleyebilirim. Uzaktan baktığınızda kesitler halinde renk farkını görebiliyorsunuz. Burada diğer dikkatimi çeken özellik de, daha önce kullanım alanlarından bahsettiğim çok sayıda güvercinlik oluyor.
Sırada Avanos ve coğrafya kitaplarından bildiğimiz Kızılırmak var. Avanos’ ta çok sayıda seramik atölyesi ziyaret edilebilir, çeşit çeşit çömlekler, seramik vazolar, objeler bulunabilir. Tur ile ya da kalabalık bir grupla gittiğinizde, ustanın da yardımıyla çömlek yapımını deneyebiliyorsunuz. Yine Avanos’ ta, açıkçası çok garip bulduğum Saç Müzesi’ ni de geziyoruz. İçerisinde birçok kişinin saç teli sergileniyor. Son olarak, Asma köprüden yürüyerek Kızılırmak’ ın üzerinden geçiyoruz ve nehir kenarında biraz soluklanıyoruz.
Buralara kadar gelip, Asmalı Konak’ ın memleketi Ürgüp’ ü görmemek olmaz. Üniversite yıllarımda Kapadokya turu yaptığımda Asmalı Konak’ ı gezmiştim. Bu sefer, önünden geçip arkadaşlarıma da gösteriyorum. Merkezde biraz dolanıp, Turasan’ da şarap tadımına gidiyoruz. Hiç niyetli olmama rağmen, sunumlarının içtenliğine, şarapların lezzetine dayanamayıp “Seneler – Öküzgözü Boğazkere” den alıyoruz. Mevsimi olmadığı için üretim aşamasını göremiyoruz.
Dönüş yolunda, biraz mola veriyoruz, 3 güzelleri karşımıza alarak gün batımını seyrediyoruz. 
Üçüncü gün Uçhisar’ a gidiyoruz. Uçhisar kasabası, kalenin eteklerine kurulmuş. Sabah kahvemizi Lale Saray Oteli’ nin geniş terasında Göreme manzarasına doğru yudumluyoruz, ılık havada güneşin keyfini çıkarıyoruz. Arnavut kaldırımlı sokaklarında yavaş yavaş kalenin olduğu meydana doğru ilerliyoruz. Kaleye çok yakın bir ara sokakta Uçhisar’ lı teyze, torunlarıyla birlikte pekmez kaynatıyor. Teyzemiz cana yakın, ben de meraklı olunca, pekmezin yapımını anlatmaya başlıyor. Üzüm eziliyor, toprak denilen kireç ile birlikte çuvala konuluyor, 1 gece bekletiliyor. Sabaha kadar kabukları ayrılmış oluyor ve şırası çıkıyor. Şıra 4 saat açık havada kaynatılıyor ve bizim afiyetle yediğimiz halini alıyor. Üfleyerek de olsa tadına bakıyoruz. Gerçekten çok lezzetli J
Yöre halkından birçok kişinin açtığı tezgâhlardaki el işi bez bebek, takı, patik ve eşarplara baka baka kaleye geliyoruz. Uçhisar Kalesi, bölgenin en yüksek peri bacasıdır. Merdivenlerden en üst noktasına kadar çıkıyoruz ve bir kez daha muhteşem manzarayı izliyoruz. Ah bir de çay olsa diye iç geçirmeyin, çaycınız hizmete hazır olarak bekliyor.
Bu arada, Uçhisar civarında dolaşırken, ev haline getirilmiş ve içerisinde ailelerin yaşadığı peri bacaları görürseniz şaşırmayın..

Son notum, hem kendime, hem de sizlere…
Ah ahhh, içimde kaldı. Balon gezisini ben yapamadım, siz giderseniz mutlaka yapın. Önceden rezervasyonunuzu yapın, sabahın erken saatinde yola koyulun ve bu güzel coğrafyanın manzarasını güneşin doğuşu eşliğinde izleyin.

Sevgiler,
İpek

Not:
*Göreme’ de birçok halıcı var. Almaya niyetliyseniz, el yapımı değerli halının havada dönerek önünüze serildiği ve tanıtımının yapıldığı halı show izleyebilirsiniz. 
*Ebru sanatına merakınız varsa, Uçhisar’ daki Naile Sanat Evi’ ni ve Naile Hanım’ ı da mutlaka ziyaret edin. Değerli eserlerini çok beğenecek, sohbetinden çok memnun kalacaksınız.

*Yörenin meşhur yemeği testi kebabını denedik. Çok beğendiğim ve önerebileceğim bir restaurant yok. Sizin varsa, önerilerinizi beklerim. J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder