4 Aralık 2011 Pazar

Ankara Çengelhan


Güneşli ve soğuk bir Ankara ziyareti… İşlerimizi halletmişiz, keyfimiz yerinde...
Sıra biraz gezmeye geldi. Önceden kulağımıza çalınan, Çengelhan’ a gitmek üzere yola koyuluyoruz.
Taksiye biniyoruz ama fark ediyoruz ki birçok Ankara’ lı henüz Çengelhan ile tanışmamış; isminden çıkaramıyorlar, yerini bilemiyorlar. Telefon ile arıyoruz, yerini öğreniyoruz ve kısa süre sonra varıyoruz.

Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi, tüm görkemiyle Ankara Kalesi’ nin karşısında bizi karşılıyor. 2005 yılında Koç Holding tarafından, aslına sadık kalınarak restore edilmiş. Tarihi ise, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’ ne dayanıyor.

Kervansaray modelindeki yapının ortasında yer alan avlunun üstü cam ile kapatılarak hem koruma sağlanmış, hem de restaurant için alan yaratılmış. Bodrum, zemin ve birinci kat olmak üzere, 3 kata yayılmış küçük han odaları ise müze için ayrılmış. Minyatür bir müze olduğu söylenebilir.

Çeşitli dönem ve ülkelere ait oyuncak ve modeller, demiryolu ulaşımının temeli olan minyatür trenler, bilimsel aletler, havacılık ve denizcilik ekipmanları, Atatürk’ ün kullandığı telefon, fincan, çatal-bıçak gibi birçok ekipman, telefon, daktilo, bilgisayar gibi iletişim araçları, makine çeşitleri, baston çeşitleri, çakmak çeşitleri, Rahmi M. Koç’ a verilen hediyeler, v.b. farklı alandaki birçok objeyi görmek mümkün. Atatürk tarafından, Cumhuriyetin ilanı için sipariş edilen bayraklardan birisi de yine müzede sergilenmektedir. Rahmi M. Koç’ un balmumu heykeli de oldukça başarılı yapılmış.




Bizim en çok ilgimizi çeken bölümlerden bir tanesi, bodrum katta yer alan Esnaf Sokağı oldu. Marangoz, demirci, hallaç dükkanı; eski döneme ait dekorun yanı sıra, bu dükkanların işleyişinde çıkan sesin yayını ve özellikle de odalara girince yayılan koku ile çok gerçekçi olmuş. Yünlerle dolu odaya girdiğimde, çocukluğumda anneannemin evine girdiğimde aldığım kokuyu aldım.


Öğle yemeği molasını da yine müzede veriyoruz. Çengelhan Brasserie, Divan tarafından işletiliyor. Tarihi, aydınlık, yüksek tavanlı, taş duvarlı ve yer üstü taş havuzu ile ortam çok güzeldi. Siparişinizi vermenizin hemen ardından, fırından yeni çıkmış ekmek ile zeytinyağı üzerinde, ağızda eriyecek kıvamda tuzlu yoğurt ikram ediliyor. Yemekler gayet lezzetli, Frig Pilavlı Külbastı’ nın porsiyonu oldukça doyurucuydu. Bodrum Çökertme Kebabı’ nın porsiyonu ise diğer restaurantlara göre daha küçük geldi. Tatlı için bizim tercihimiz, damak tadımıza çok uymadı. Kireç yatağında bekletilmiş kabak tatlısının sunumu gayet güzel, ancak tadı bize göre çok şekerliydi. Açıkçası, bu tatlı yerine, diğerlerini denemenizi tavsiye ederim.

Ankara’ lılara ve Ankara ziyareti yapacaklara keyifli geziler...

Sevgiler,
İpek


Çengelhan’ a Nasıl Gidilir?
Web sitesinde adresi, krokisi ve ulaşım için minibüs kalkış noktaları verilmiş. Aşağıdaki linkten kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Bizim gibi Ankara’ yı hiç bilmeyenler için en büyük ipucunu söylüyorum; müze Ankara Kale kapısının karşısında yer alıyor.

Çevrede Neler Var?
  • Çok yakın olması ve tarihi önemi sebebiyle, aynı gün içerisinde, Ankara Kalesi de ziyaret edilebilir.
  • Müzeden çıkıp sağa dönünce, sağlı sollu küçük dükkanların, kafelerin olduğu Arnavut kaldırımı ile döşenmiş, yokuş aşağı bir sokak mevcut. Çok sıcak, çok samimi... Turistik hediyeler satan dükkanların, takıcıların, sabun, zeytinyağı gibi doğal malzemeler satan dükkanların albenisi oldukça yüksek.


26 Ağustos 2011 Cuma

Kahvaltı Keyfi: Evce

Gözümü açıyorum; saat 9.30..
Gökyüzüne bakıyorum; masmavi.. Güneş pırıl pırıl parlıyor..
Hava ne çok sıcak, ne çok soğuk..
Kahvaltıyı kesinlikle dışarıda yapmalıyız.. Haydi Sapanca’ ya..

Arabaya biner binmez, Evce’ yi arıyoruz..
Samimi bir ses bize yolu tarif ediyor..
TEM otoyolu gişelerden çıkınca göbekten sola dönüyoruz, hemen ileride camiyi gördüğümüzde sağda Evce tabelasıyla karşılaşıyoruz. Sonrası kolay, tabelaları takip ederek yeşillikler içerisindeki mekana ulaşıyoruz.  Yol, yaklaşık 1-1.5 saat sürüyor.

 








Baştan söylemeliyim, Evce’ de herşey doğal.. Meyve ağaçları ile bezenmiş geniş bahçesinde ahşap-masa sandalyelere kuruluyoruz ve kahvaltımızı bekliyoruz. Serpme kahvaltıda neler yok ki? Önce çeşit çeşit peynirler, ev yapımı reçeller, köy kaymağı, dilediğiniz şekilde yumurta ya da omlet, domates, salatalık gibi kahvaltılıklar geliyor. Demleme çayımız baş köşede yerini alırken, taze meyve suyunun tadına bakmayı da ihmal etmiyoruz. Durun daha bitmedi; şimdi de ezmeden patlıcan közlemeye, patates salatasından yaprak sarmaya mezeler de gelmeye başlıyor. Yaşasın, hem gözümüz hem karnımız bayram ediyor.


Çok yedik galiba, biraz etrafı keşfetmenin vakti geldi.
Yediğimiz reçellerin, közlemenin, ezmenin ve turşu, salça gibi birçok doğal ürünün hazırlandığı imalathane mekanın içerisinde. Yediklerimi çok beğendim, evde de yemek istiyorum diyorsanız, girişte soldaki dükkana uğramayı ihmal etmeyin.
Bahçenin arka tarafında, yağmurlu havalar ya da kışın gelmek isteyenler için sobayla ısıtılan küçük bir kulübe ve en arkada da sahibinin yaşadığı ev mevcut.


Lezzetli ve keyifli bir haftasonu kahvaltısı için iyi yolculuklar...

Sevgiler,
İpek

Evce’ ye Nasıl Ulaşırım?
Biz şanslıydık, Cumartesi olmasına rağmen yer bulabildik. İşi şansa bırakmamak için, rezervasyon yaptırılması tavsiye edilir.

Yakında Neler Var?
Sapanca’ ya gelip de, Sapanca Gölü’ nü görmemek olmaz. Göl kenarında yanyana dizili küçük restaurant ve kafeler mevcut. İçlerinde en sakin olana geçiyoruz, kahvemizi yudumlarken manzaranın keyfini çıkarıyoruz.

22 Temmuz 2011 Cuma

Dubrovnik Tatili

Yaz gelince denize nazır köşelerde yemeli, içmeli, neşeli sohbetler etmeli, kahkalar atmalı, sonuna kadar eğlenmeli, yazın keyfini doyasıya çıkarmalı...

Kutlamalar, iş seyahatleri, yemekler, organizasyonlar, büyük bir koşturmaca, biraz hastalık geldi geçti, hayal bile kurmaya vakit bulamadan kendimizi tatilde bulduk.

Çok mutluyum, Dubrovnik’ teyiz..

Bir yanda, denize gireceğimiz, iliklerimize kadar güneşin sıcaklığını hissedeceğimiz, mayışıklıktan uyuya kalacağımız, uyanıp Pina Colada’ mızı yudumlayacağımız bir tatil yaşadık...

Deniz kenarındaki otelimiz Valamar, Babin Kuk yarım adasında ve gayet güzeldi. Mavi bayraklı plajımızda Adriyatik denizi masmavi, pırıl pırıl, ancak biraz soğuktu. Dubrovnik’ te otellerin kumsalları yok. Plajlar çakıl taşı ya da taş iskele şeklinde yapılmış. Dileyenler için her yerde çok uygun fiyata, hafif, kullanışlı ve rengarenk ayakkabılar satılıyor. Bizim için denize girmenin en güzeli ve eğlencelisi ise, iskeleden atlamaktı. Aynı zamanda, soğuk denize girebilmemin tek yolu da diyebiliriz.

Otel haricinde, Copa Cabana plajı, Cavtat, Elafiti adaları, Korcula adası ya da yol üzerinde göreceğiniz birçok küçük plaj diğer güzel deniz alternatifleri arasında yer alıyor.

Bir yanda, tarih kokan dar sokakların arasında gezineceğimiz, merdivenleri inip çıkıp begonvillerle süslü taş evlerin arasında bol bol fotoğraf çekeceğimiz, güneşin batışıyla ışıl ışıl manzarayı seyredeceğimiz bir tatil yaşadık...

Stari Grad (Eski Şehir) UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesi’ne alınmış. Batıda Pile, doğuda Ploce, kuzeyde Buza ve Ponte (Liman kapısı) olmak üzere dört kapısı var.  Pile kapısından içeri girip, kendimizi kalabalığa bırakıyoruz. Yeşil panjurlu barok tipi taş binaların oluşturduğu geniş caddeye açılan sağlı sollu dar sokaklar mevcut. Bu sokakların sonunda üst sokaklara giden uzun merdivenler var. Görünüşü çok hoş. Hem caddede, hem sokaklarda binaların giriş katları minik dükkanlarla dolu. Bu sokaklarda yok yok.. Hediyelik eşya, kıyafet, döviz bürosu, dondurma, market, yemek çeşitleri, diş doktoru, bar, galeri,v.s... İnsan bakmaktan kendini alamıyor.

Bir yanda, küçük balık, büyük balık, midye, kalamar, karides ile ziyafetler çekeceğimiz, mis kokan leziz pizzalarını midemize indireceğimiz, her gün farklı bir dondurmasını deneyeceğimiz, bira ve şarapla şımaracağımız bir tatil yaşadık...

Stari Grad’ da sokak araları minik kafe ve restaurantlar ile dolu. Masalar renkli örtüler ile süslenmiş, üzerlerinde minik çiçekli vazolar, romantik mumlar var. Kimisinden gitar sesleri yükseliyor, kimisinden piyano tınıları geliyor.. Kimisinden gün batımını, karşı taraftaki evlerin ışıltısını seyredebiliyorsunuz, kimisinden meydandan akan turistleri izliyorsunuz, kimisinde ise siz ve sokak başbaşasınız.. Her zevke uygun yiyecek bulabiliyorsunuz. Tavsiyem, sahil şehri olduğundan, ön planda olan deniz ürünlerini ve yerli şaraplarını denemenizdir.
Rhea Silvia’ da yediğim taze sargos (İngilizcesi sea bream) ile Chardonnay ‘ ın tadını unutmam mümkün değil.. Bir başka gün Buffet Kamenice’ de yediğim kızarmış minik balıklar, kalamarlar ve buz gibi biranın keyfi ise ayrıydı.

Bir yanda, tatil içinde tatiller yarattığımız, kaçamaklarla dolu bir tatil yaşadık...
Yugoslavya çok yakın geçmişte dağıldığında 7 ülke kurulmuştu.  Bu ülkeler, Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Makedonya, Sırbistan, Slovenya ve Kosova birbirlerine mesafe olarak çok yakın, hatta sınırlar iç içe geçmiş durumdalar.
Yol bizi bir gün Bosna Hersek’ e götürdü, Mostar Köprüsü’ nün büyüleyici manzarasını gördük. Bir gün kendimizi Karadağ’ da bulduk, farklı şehirler, plajlar görme imkanı edindik.

Bir haftayı gözümüzü açıp kapayana kadar geçirdik. Dubrovnik’ te herkesin keyfine uygun, gezilecek, görülecek, eğlenilecek, dinlenilecek tatil yapmak mümkün. Ulaşım, gezilecek görülecek yerler, para birimi ve oteller hakkında kısa notlarımı paylaşıyorum.

Sizin tatilinizin de çok güzel geçeceğine eminim..

Sevgiler,
İpek

Dubrovnik’ te Konaklama Nasıl?
Konaklama için çok sayıda seçenek mevcut. Otellerin yanı sıra, özellikle araba gezimizde gördüğüm motel ya da oda kiralama seçeneği de oldukça fazla.
İsmini duyduğum ya da dikkatimi çeken otellerden bazıları;
Hotel Rixos Libertas (5*), Hotel Dubrovnik Palace (5*), Hotel Bellevue (5*), Hotel Hilton (5*), Valamar Lacroma (4*), Valamar President (4*)
Tercih etmeden önce internet sayfalarından araştırılması tavsiye edilir.

Dubrovnik’ te Ulaşım Nasıl?
·        Otobüs: Valamar Lacroma ve President otellerinin önünden, Dubrovnik merkeze gidebilmek için kullanılabilir. Her saat mevcut, klimalı ve oturacak yer imkanı var. Bilet, otobüsten alınabiliyor. Otobüs bilet ücreti, bizim kullandığımız sefer olan Babin Kuk-Stari Grad için otobüste 12kn, gişede 10kn idi.
·        Taksi: Ulaşım için taksi de alternatiflerden birisidir. Biz hiç kullanmadığımız için detay veremiyorum.
·        Araba: Uzaklara gitme isteğindeyseniz ya da daha rahat olsun diyorsanız, kolaylıkla araba, kiralayabilirsiniz. Araba kiralama ücreti yaklaşık 50 Euro’ dan başlıyor. Kaldığınız otelde resepsiyona söylediğinizde, ertesi sabah sözleşmesi ile birlikte acenta yetkilisi talep ettiğiniz saatte sizi bekliyor oluyor. Arabalarda yol haritası da mevcut. Dilerseniz, gideceğiniz istikameti tarif de edebiliyorlar. Uygun fiyatlara iyi hizmet alınabiliyor. (Gece geç saatte dönüldüğünde Dubrovnik şehir içinde açık benzinci bulabilmek zor. Havalimanı – Dubrovnik şehir merkezi istikametinde, şehir merkezine yakın bir benzinci var, tavsiye edilir.)
·        Scooter: Biraz çevreyi gezmek istiyorum, hafif de eğlence olsun diyorsanız scooter da kiralanabilir. Biz denedik J

Dubrovnik’ te Kalırken Nereleri Görmeliyim?
Dubrovnik’ e gelmişken, açıkçası gezecek görecek çok yer var. Bizim yaptığımız ziyaretleri kısaca yazıyorum, haftaya detaylarını paylaşacağım.
·        Bosna Hersek’ e gidilmeli, Pocitel Osmanlı köyü ziyaret edilmeli, yolda Neretva vadisi görülmeli, Mostar Köprüsü’ ne gidilmelidir.
·        Cilipi’ de folklorik dans gösterisi izlenmelidir. Bu gösteri sadece Pazar günleri yapılmaktadır.
·        Cavtat’ da denize girilmelidir. Manzara ve denizi çok güzel küçük bir kasabadır.
·        Elafiti adalarına gidilmeli, tekne turunun keyfi çıkarılmalı, gidilen Kolocep, Sipan ve Lopud adlı üç adada da denize girilmelidir. Karadağ’a gidilmeli, Sveti Stefan görülmeli, burada da denize girilmelidir.
·        Bizim gidemediğimiz, diğer alternatifler, Split, Korcula Adası, Mljet Milli Parkı, Ston çok tercih edilen ve sevilen rotasyonlardır.

Dubrovnik’ te Para Birimi Nedir?
Dubrovnik’ te, yani Hırvatistan’ da para birimi Hırvat Kuna (HRK)’ sıdır. Türkiye’ den giderken Euro ile gidilmesi tavsiye edilir. Yaklaşık 7 Kn, 1 Euro’ ya denk gelmektedir. Değişim için çok sayıda döviz bürosu bulunmaktadır. Ayrıca hemen hemen her yerde Euro ile alışveriş yapmak mümkündür.

1 Temmuz 2011 Cuma

Kelebekler Uçuyor...

Kelebekler seyahatte...
Geçtiğimiz ve önümüzdeki haftaki seyahatlerden dolayı 2 haftalık ara veriyorum.
Yeni maceralarda görüşmek üzere..

Sevgiler,
İpek

22 Haziran 2011 Çarşamba

Leonardo’ nun Yeri Polonezköy’ de Bizi Bekliyor...

Beklenen yaz nihayet geldi.
Hava çok güzel, havuz sefası yapsam diyenlere, müjde...
Leonardo’ nun Yeri’ nde havuz sezonu açıldı.

Leonardo Restaurant, benim deyişimle “Leonardo’ nun Yeri” Polonezköy’ de en sevdiğim mekanlardan birisidir. “Polonezköy mü?” diye düşünenlere işte detaylar:

Polonezköy, Polonyalılar tarafından kurulan, eski adı Adampol olan, Beykoz ‘ un sevimli ve orman içerisine kurulu ilçesidir. Günübirlik gezilerde, İstanbul’ da yaşayanlar için çok ideal olduğunu söyleyebilirim. TEM Otoyolu Kavacık sapağından çıkılır, Polonezköy tabelaları takip edilir, yaklaşık 30-35 dakika içerisinde köy meydanına ulaşılır.

Arabanızı park edin ve doğanın ve  keyfini çıkarın.

Orman içinde, kısa ve uzun olmak üzere 2 ayrı yürüyüş parkuru mevcut. Benim gibi pek spor yapmayanlara, kısa parkuru tavsiye ederim. Söylemeliyim ki, uzun parkuru hiç denemedim.


Hemen köy meydanında, birçok küçük otel ile birlikte Leonardo Restaurant’ ı da bulabilirsiniz. Leonardo Restaurant tipik bir Polonezköy Evi. Balkonlarından renkli çiçekler sarkıyor. Yeşillikler ve ağaçlar içerisinde güzel bir bahçesi var. Ön bahçesi, haftasonu kahvaltıları için ideal. Teras şeklindeki yan bahçesinde leziz öğlen yemekleri yenebilir.. Arka bahçesinde ise, keyfinize keyif katacak yarı olimpik ve çocuk yüzme havuzları bulunuyor. Yüzerim, güneşlenirim, kitabımı/dergimi okurum, müziğimi dinlerim, yerimden kalkamam diyorsanız, merak etmeyin, havuz kenarında, fast food yiyecekler de mevcut. Açıkçası, burada tam bir gün rahatlıkla geçer, özellikle de havuza geldiyseniz.



Dönmeden önce Zofia Rizi Anı Evi’ ni gezmeyi de ihmal etmeyin ve bir sonraki sefer kahvaltı için geleceğiniz mekanı gözünüze kestirin...

Sevgiler,
İpek

Başka Neler Yapılabilir?
  • Çok sayıda piknik alanında, işletmenin vereceği ekipman ve yiyeceklerle piknik yapılabilir.
  • Sadece kahvaltı için ya da sadece manzara için gidilebilir.
  • Küçük otel  ya da pansiyonlarda konaklanabilir, temiz havanın keyfi daha uzun süre çıkarılabilir.
  • Kır düğünü yapılabilir. (Leonardo Restaurant' da bir kere düğün öncesi süsleme ve fotoğraf çekimine rastlamıştım, gerçekten çok güzel gözüküyordu.)
  • Polonezköy Country Club’ daki hayvanat bahçesine gidilebilir. (Haftasonları kalabalık olduğu için arabayla çıkış biraz yoğun oluyor.)
  • Yol üzerinde kiralanan atlara binilebilir.
Kısa Not:
Fotoğraflarımı bulamadım, bu sefer internetten aldığım resimleri ekliyorum. Affedin.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Babalar Günü' nde Ağva’ ya Ne Dersiniz?

Anne ve babalarımızla birlikte keyifli vakit geçirebileceğimiz, aynı zamanda da dinlenebileceğimiz bir haftasonu hayal ettik.

Yol çok uzun sürmesin, şehirden uzak da olsun..
Yemyeşil olsun, deniz, göl ya da nehir manzarası da olsun..
Yürüyüş yapalım, sohbet edelim, birarada olalım, farklı birşeyler de yapabilelim..

Dilediğimiz yeri bulduk ve Ağva Riverside Club’ da rezervasyonlarımızı yaptırdık. Cumartesi günü iki araba halinde yola koyulduk. Ümraniye – Şile yolunu takip ederek, yaklaşık 97 km. uzaklığındaki Ağva’ ya vardık. Şile’ ye kadar yol otoban kalitesinde devam ediyor. Sonrasında 2 yol ayrımı var, sahilden ve köylerin arasından. Biz köylerin arasından, manzarayı seyrederek devam ediyoruz. Yol sakin, çok sürmeden Ağva’ ya varıyoruz.

Oteller, Göksu Nehri boyunca kurulmuşlar. Riverside Club’ a ulaşmak için otel otoparkına arabalarımızı park ediyoruz, otelin kurulu olduğu nehrin diğer kıyısına salla geçiyoruz.  Makaralı bir sistem kurmuşlar. Herkesin sala yerleştiğinden emin olunca, sal içindeki görevli ipi çekerek bizi 2 dakika da karşı kıyıya geçiriyor.


Odalar havuzun iki kenarına dizilmiş, tüm kapılar havuza açılıyor. Ahşap bungalovların birleşmiş hali gibi gözüküyor. Dışarıdan sevimli bir havası var. İçleri ise, ne yazık ki internetten göründüğü gibi değil, biraz eskimiş. Nasılsa hava güzel, odada da çok kalmayacağız diye düşünerek, eşyaları bırakıp hemen nehir kenarında sohbete koyuluyoruz.

 









Biraz sonra, kaptan, balıkçı teknesini çalıştırıyor, herkes yerlerine kuruluyor ve nehir boyunca yapılan tekne turu başlıyor. Ağaç dalları nehire kadar sarkmış, güneş arada sırada gözünü kırpıyor. Su kaplumbağalarına bakarken, birden su yılanı geçiyor, ama ben göremiyorum, kaçırıyorum. Manzarayı arkamıza alıp, 2li, 3lü, 4lü, 6lı derken bir sürü güzel fotoğraf çekiliyoruz.


Tekne turu sonunda otelimizde bizi beş çayı bekliyor. Çayımızı, kurabiyelerimizi alıp, güneşin batışını seyrediyoruz, kuş seslerinin keyfine varıyoruz.

Akşam yemeği hava güzel olduğunda nehir kenarındaki iskele üzerinde, hava yağışlı ya da soğuk olduğunda kapalı alanda veriliyor. Akşam yemeğinin ardından sohbete devam.. Dileyenler için Jazz Bar’ da canlı müzik ile eğlence de mümkün.

Ertesi sabah kahvaltının ardından, sal ile karşı kıyıya geçiyoruz, yürüyüşe başlıyoruz. Yol kenarındaki gelincikleri koparmaya kıyamıyoruz.. Bahçesinde mandalina ağaçları olan Park Mandalin çok hoşumuza gidiyor, kahve içmek için oturuyoruz. Manzara müthiş, koltuklar ve hamak çok rahat.. Gazeteler hemen paylaşılıyor, bol köpüklü kahveler içiliyor. Servis ve kalite gayet güzel..

Dönüş vakti geldi..
Otelden ayrılıyoruz, Şile’ ye uğrayarak küçük bir gezinti yapıyoruz.
150 yıllık mazisi olan ve bugün müzeye çevrilmiş Şile Feneri’ ni de geziyoruz, seyahatimizi sonlandırıyoruz..

Sevgiler,
İpek

Nerede Kalınır?
Dikkatimi çeken otel&motellerden birkaçını paylaşıyorum; Park Mandalin, Aquaverde (Bir İstanbul Masalı dizisi çekilmişti) , Ağva Paradise Motel. Seçenek çok olduğu için internetten yapacağınız küçük bir araştırma ile size uygun oteli belirlemeniz çok kolay olacaktır.

Neler Yapılabilir?
Riverside ve Aquaverde’ de havuz keyfi yapılabilir.
Gizlibahçe’ de ya da Ağva dönüşü Şile’ de balık ziyafeti çekilebilir.
Gizlibahçe’ de kahvaltıya gidilebilir.
Nehirde deniz bisikletine binilebilir.
Trekking, ATV turlarına katılınılabilir.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Santral İstanbul’ da Bir Gün..

“XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı”
“20 Sanatçı, 400 Yapıt”

İlanı görünce, bu sergiyi kaçırmamalıyım diye düşündüm ve Cumartesi gününü müze günü ilan ettim.

Santral İstanbul’ da, Fahrelnissa Zeid, Fikret Muallâ, Abidin Dino, Mehmet Güleryüz ve birçok sanatçının eseri sergileniyor.

Giriş katında, sergi bünyesindeki tüm sanatçıların Ara Güler tarafından çekilmiş fotoğrafları mevcut. Kim kimdir, nerede yaşamıştır, hangi yıllarda yaşamıştır diye tahmin etmeye çalışıyorum.
Sonra sergi başlıyor..  Üç kategori, üç kat..
“Geometri, Işık, Müzik ve Duvarlar” , “Paris Okulu Soyut Türk Ressamları” ,
“İki Kuşak Figüratifler”.
Her sanatçının eserlerinin olduğu bölümde, sanatçı hakkında kısa bir bilgilendirme yapılmış. Bu bilgilendirmeler, basılı olarak her katın girişinde ziyaretçilere sunuluyor.

Benim en çok beğendiğim eserler;
Ergin İnan Kapı I 2007
Fahrelnissa Zeid Vanishing Strained Glass (Yitip Giden Vitray) 1947
Ferruh Başağa İsimsiz (Kuş Figürlü Geometrik Resimler)

Öğle yemeği Otto Santral’ de..  
Yalnız bir sorun var; oldukça doyurucu levrek salata, buz gibi Corona ve yürümenin verdiği yorgunluk beni biraz mayıştırdı. Tekrardan gezgin halime dönebilmek için kahve içmeliyim. Ağaçların altındaki kafelerden birisinde Türk kahvesini yudumluyoruz ve biraz dinleniyoruz. Turistler, Eyüp sakinleri, öğrenciler (burası aynı zamanda Bilgi Üniversitesi’ nin kampüsü), müze ziyaretçileri, çocuklu aileler, herkes birarada.. Geniş bir alan olduğu için yine de oldukça sakin ve huzurlu.. Çimlerin üzerinde öğrencilerin hazırladıkları ve hala üzerinde çalıştıkları tasarımlar var. Arka masada bir öğrenci, bir profesörü tez danışmanı olması için ikna etmeye çalışıyor. Sağ tarafta teyzeler, çaylarını yudumlarken Zara’ dan yaptıkları alışverişten bahsediyor. İleride çocuklar top oynuyor.  Herkesin keyfi yerinde gözüküyor.


Saate hiç bakmıyorum, bir süre sonra Enerji Müzesi girişindeyiz.
Enerji Müzesi, eski Silahtarağa Elektrik Santrali’ nin üretim binalarından oluşturulmuş. Müze içerisinde elektrik enerjisi üretimini sağlayan temel araç olan jeneratör-türbin grupları yer alıyor. Markası Thomson-Houston olan jeneratör 1922’ de, türbin ise 1929’ da yerleştirilmiş. Geniş bir kontrol odası var. Üretimin yapıldığı yıllarda İstanbul’ un farklı semtlerine dağıtım buradan denetleniyormuş. Örneğin, çıkış 18 Zeytinburnu J 


Gezimizin sonunda, bana göre en eğlenceli ve çok da bilgilendirici Enerji Oyun Alanı’ na geçiyoruz. Burası interaktif bir müze.. Çocuklar da, büyükler de kendini oyuna kaptırıyor.. “İletkenler ve Yalıtkanlar” devresi ile elektrik iletkenliği, “Sonsuzluğa Bakmak” kutusu ile yansımalar dünyası, Plazma Küresi ile plazma madde hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz.

Keyifli günler..

Sevgiler,
İpek

Ne Zamana Kadar Görebilirim?
“XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı” sergisi, Ana Galeri’ de 19 Haziran’ a kadar sergileniyor.
Enerji Müzesi’ nin süresi yok. Haftanın her günü ziyaret edilebilir.

Santral İstanbul’ da Başka Neler Var?
Keşfedilecek daha çok sergi, etkinlik var..
Tamirane ya da Otto Santral’ de konserler, yemekler, jazz müzik eşliğinde Pazar brunchları, Krek tiyatrosunda performanslar ve atölyeler, ilgimi çeken etkinliklerden sadece bazıları.
Keyfinize göre programlamak için web sitesi:


25 Mayıs 2011 Çarşamba

Bahar Kaçamakları: Kerpe

Bahar nihayet kendini hissettirdi. Güneş yüzünü göstermeye başlayınca bahar gezileri de başladı.

İlk durağımız, Karadeniz kıyısında küçük bir sahil kasabası olan Kerpe.

Eski bir Ceneviz koyu olan Kerpe, İstanbul’ a 150km. uzaklıkta ve trafik yoğunluğuna göre yaklaşık 1,5 – 2 saat sürede gidilebiliyor. TEM otoyolunda Kandıra gişelerinden çıkılarak yaklaşık 50km. düz devam ediliyor.

Yeşilliklerle çevrili güzel manzaralı yol boyunca, küçük şirin köyler mevcut. Tahmin edeceğiniz gibi hava tertemiz ve mükemmel. Manzarayı seyrederken bir anda kendinizi Kerpe’ de buluyorsunuz.









Küçük bir sahili, durgun denizi, yemyeşil manzarası ve huzur dolu bir sessizliği var. Kısa yürüyüşümüzün ardından, sahilin sonundaki Kerpe Diem’ e oturuyoruz.

Kerpe Diem, Latin edebiyatının ünlü şairi Quintus Horatius Flaccus’ un kitabında geçen Carpe Diem “Quam minimum credula postero" (Bugünü iyi yaşa bir sonrakine güvenme) felsefesinden esinlenilerek adlandırılmış.

Günlük tutulan taze balıklardan, hamsi ve çinekopu tercih ediyoruz. Bu mevsimde, özellikle tekir, istavrit, hamsi ve çinekop önerilenlerden. Hamsi, çinekop geceden açıkda, istavrit ile hamsi ise sabah koyda tutulmuş. Bol salata ve buz gibi bira ile oldukça leziz. Yemeğimizi yerken, hemen önümüzde doğal havuzu andıran denizde balıkların zıplamalarını görmek, balıkçı teknelerinin ağlarını atışını izlemek, güneşin yüzümüze yansımasını hissetmek ayrı bir keyif veriyor.
Kerpe Diem’ in hemen yanındaki Ceneviz Cafe de geniş bahçesi ile güzel gözüküyor. Ayrıca, sahil şeridinde yanyana dizili, balık ve et çeşitlerinin sunulduğu çeşitli restaurantlar bulunmaktadır.










Dönüş yoluna geçmeden önce Kerpe Kayalıkları da görülmesi gereken doğa harikalarından biridir. Öğrendiğime göre, kaya yapısı suyun altında 20-30 metreye kadar iniyormuş. Burada dalış yapma imkanının da olduğu söyleniyor.


Gidişte yolun solunda, dönüşte yolunda sağında kalan Naturel Piknik, sabah köy kahvaltısı ya da günün farklı saatlerinde canı “kendin pişir, kendin ye” mangal çekenler için temiz ve düzenli ortamıyla yeşilliklerin içerisinde alternatif olarak düşünülebilir. Tesis içerisinde, mini süs havuzu, ördek, kaz, tavşan, tavus kuşundan oluşan mini hayvanat bahçesi ve çocuk parkı bulunuyor. Çalışanlar güleryüzlü ve samimiler. Biz dönüş yolunda uğradığımız Naturel Piknik’ te içtiğimiz bol köpüklü Türk kahvesi ile Kerpe gezimizi tamamladık.

Denemek isteyenlere keyifli seyahatler..

Sevgiler,
İpek

Nerede Kalınır?
Kerpe girişinde, tabelalarını gördüğümüz otel&motellerden birkaçını sizlerle paylaşıyorum; Nicomedia Club Kerpe, Another Pansiyon, Günay Hotel, Grand Becassier, Motel Faruk, El Rio Motel, Erish Apart Hotel.
Konaklamaya karar verirseniz, gitmeden önce araştırmanızı tavsiye ederim.

Yakında Neler Var?
Kerpe’ ye 10km uzaklıkta yine bir sahil kasabası olan Kefken var. Kerpe dönüşünde, Kefken’ e de uğradık. Sahil şeridinde genişçe bir balıkçı limanı var. Ayrıca belediyelerin gençlik kampları da burada yerini almış durumdadır. Deniz kenarında, keyif alabileceğimiz tarzda bir yer bulamadık. Belki yaz aylarında daha fazla alternatif olabilir.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

İpek in Kelebekleri Her Yerde..


Bir gün seyahatte, bir gün yemekte, bir gün sergide, bir gün alışverişte, bir gün mutfakta..
Gezdiğim gördüğüm, beğendiğim beğenmediğim, denediğim denemeye cesaret bile edemediğim herşeyi kısa kısa paylaşmak istiyorum. Umarım keyifle okursunuz, kendinizden birşeyler bulabilirsiniz..

Sevgiler,
İpek