23 Eylül 2012 Pazar

İznik Açık Hava Müzesi’ ne Giriş Ücretsiz…

Çok sevdiğim bir büyüğümün tavsiyesi üzerine, 220km uzaklıktaki İznik’ e doğru yola koyuluyoruz. Pamukova’ yı geçip de İznik sapağından girince, köyler, sıra sıra zeytin ağaçları, şeftali ve elma bahçeleri, domates seraları başlıyor. Traktörlerle kasa kasa domatesler taşınıyor. Domates ve şeftalimizi almadan edemiyoruz. Yolculuğumuz, toplamda 2-2,5 saat sürüyor.

Tek ya da iki katlı evlerin olduğu dar sokaklardan geçerek meydana varıyoruz. Hislerimize dayanarak, biraz daha ilerliyoruz ve yemyeşil göle ulaşıyoruz.
Arabamızı park ederek göl kenarında kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Uzunca bir iskele üzerinde beyler balık tutuyorlar. Parklarda aileler çocuklarıyla sonbahar güneşinin keyfini çıkarıyorlar.
Göl kenarında çay bahçeleri, küçük moteller, oteller, kafe ve restaurantlar mevcut.                                                                                     Yemek için gözümüze çarpan iki yerden birisi Liman lokantası, diğeri Çamlık restaurant oldu. Çamlık’ da karar kılıyoruz ve İznik’ in spesyali olduğunu öğrendiğimiz Yayın Balığı’ nı, merakımızdan hem tava, hem ızgara olarak deniyoruz. Oldukça lezzetli J
Sıra geldi, İznik Çarşısı’ nı gezmeye..
Sokaklarda yürürken camileri, medreseleri, hamamları, türbeleri ve sur kapılarını gördükçe kendimizi açık hava müzesinde geziyor gibi hissediyorsunuz.

Tarihi bir kent olan İznik, Makedonya Kralı Büyük İskender'in kumandanı tarafından M.Ö. 316' da kurulmuş. Sonrasında Bithynia Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu, Selçuklu Devleti, Bizans İmparatorluğu gibi farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış; 1331 yılında ise Orhan Gazi tarafından fethedilmiş.

Meydanda yer alan ve Orhan Gazi tarafından camiye çevrilmiş olan Ayasofya Camii (Orhan Camii), İznik’ in yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlandığı zamanlardan beri ibadethane olarak kullanılıyormuş.
II. Murat Hamamı’ nın bir kısmı hamam, diğer kısmı ise çini sergisi olarak kullanılıyor. Erkekler günü olduğu için, sadece sergi kısmını görebiliyoruz. J

1332 yılında yaptırılan Süleyman Paşa Medresesi, bilinen en eski Osmanlı medresesidir. Girişindeki tanıtımdan öğreniyoruz ki, avlulu medreselerin ilk örneği imiş. Avludan içeri girildiğinde, kenarlarda çini ve seramik üretimi yapan sanat atölyeleri, ortada ise soluklanmak için masa sandalyeler buluyorsunuz.
Medrese haricinde de, Çiniciler Sokağı ve bölgesinde birçok sanat atölyesi mevcut. Kumlu Çini, Firuze ve Nar Çini en çok dikkatimi çekenler arasında yer alıyor. Tabak, vazo, fincan, kupa, magnet, tablo, çan, biblo, kolye, küpe, yüzük gibi farklı birçok eser bulunabiliyor.

Tuana Sanat Atölyesi’ nde ise, klasik çinilerin yanı sıra modern tarzda tablolar da mevcut. Sahibi Gözde ERDEM, dileğimize göre özel üretim çalışmalar yapabileceğini anlatıyor. Dilerseniz, Facebook’ daki sayfasından özel siparişlerinizi verebiliyorsunuz.



Tarih meraklılarına ve çini severlere özellikle tavsiye edilir.

Sevgiler,
İpek

Kısa Notlar:
* Yeni yaptırılan cami ve sıkça karşılaşılan sokak çeşmeleri de tarihi yapıya uygun ve çini motifli olarak inşa edilmiş.
*  O kadar çok incir ağacı vardı ki, toplamadan edemedik. Çok lezzetliler, mevsiminde giderseniz, siz de deneyin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder